karabidik sevtap

Bloğuma hoşgeldiniz
HAYVANCIKLAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
HAYVANCIKLAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Kasım 2010 Pazartesi

ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ / ANKARA ve BİR MİM

Bayram gezilerimizin arasında Atatürk Orman Çiftliğindeki Hayvanat Bahçaside vardı.Bu 2.gidişimdi ve yine gezerken çok zevk aldım.Aybükeminde 2. gidişi ve bu sefer daha büyük olduğu için zihinde daha bir kalıcı oldu bu gezi.Bir kaç fotoğraf;




Eskişehirde olduğu gibi Ankara'da da yerlere dökülen sarı,krem ve kahve yapraklar Sonbaharı muhteşem bir şekilde yaşattı bize.Hayvanat bahçesinde yapraklarla bir sürü fotoğraf çekilerek gezimizi tamamladık.

Bayramla ilgili bir postta Beypazarı için yarın gelecek.Şimdi birde Sevgili Anindayorum'un mimini çok teşekkür ediyor ve hemen cevaplıyorum.
  1. En sevdiğiniz kelime: Evet
  2. Nefret ettiğiniz kelime: Hayır
  3. Ne sizi heyecanlandırır: Yeni yerler gezmek
  4. Heyecanınızı ne öldürür: Fikrini sormadığım kişilerin yorumları
  5. En sevdiğiniz ses: Keman sesi
  6. Nefret ettiğiniz ses:Sakız ve Elma yeme sesi
  7. Hangi mesleği yapmak istemezsiniz: Yalan söylemem gereken bir işi
  8. Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz:Kişilerin içinden geçeni görmek
  9. Kendiniz olmasaydınız kim olmak isterdiniz:Kimse olmak istemezdim
  10. Nerede yaşamak isterdiniz:İstanbul'dan memnunum
  11. En önemli kusurunuz:Eleştirici biriyim
  12. Size en fazla keyif veren kötü huyunuz:Pestilim çıkana kadar hobilerimle uğraşmak
  13. Kahramanınız kim:Tweety
  14. En çok kullandığınız kötü kelime:Aklıma gelmedi vallaha :)
  15. Şu anki ruh haliniz:Sinirlerim bozuk
  16. Hayat felsefenizi hangi slogan özetler: Amaç
  17. Mutluluk rüyanız: Yaşlandığımda arkamda güzel bir gençlik bırakmak
  18. Sizce mutsuzluğun tanımı: Hobilerimsiz ben mutsuzum.
  19. Nasıl ölmek isterdiniz:Allah hayırlı ölüm nasip etsin.Yinede yatakta uyurken ölmeyi isterdim.
  20. Öldüğün zaman cennete giderseniz Allah’ın size ne söylemesini istersiniz: Keşke girebilsem...

21 Kasım 2010 Pazar

Şelale Park ,Çiğ Köfte Partisi ve Sazova Parkı ESKİŞEHİR

Merhaba Arkadaşlar;
Bugün 13:00 itibari ile evime döndüm.Güzel bir tatil geçirdik ve şimdiden Pazartesi sendromuna girdik :P Tekrar hepinizin geçmiş Kurban Bayramını kutlarım.Bu tatili biraz Eskişehir ve birazda Ankara'da geçirdik.Biraz gezdik,biraz miskinlik yaptık ve birazda eğlendik.İlk postum Eskişehir'den olacak.
Burası Şelale Park.Çok hoş bir ortamı var.Biz sonbaharda gittik ama yazın sıcaktan bunalıp akşam soğuk birşeyler içmek için mutlaka gidilmesi gereken bir yer Şelale Park.Ayrıca çocuklar içinde bir oyun parkı bulunuyor.Konum itibari ile yüksek bir tepe oluşundan,bütün Eskişehir ayaklarınızın altında.


Akşam eve dönerken Eniştemizin yaptığı çiğ köfte teklifi ile birde güzel bir çiğ köfte partisi verdik evde.Sonra geldi sodalar,gitti sodalar...Sanırım çiğ köfte ve acıyı fazla kaçırmıştık :)

Ertesi gün Sazova Parkı'na geçtik.Sanırım gitmek için en doğru mevsimi seçmiştik.Yerlere dökülen yapraklar muhteşem bir görüntü oluşturmuşlardı.(Karlı görüntüde süper olur).Bol bol fotoğraf çektikten sonra içeriye girebildik.

Burasıda Park'ın tren istasonu.Park'ı ücretsiz olarak,trenle 20 dakikalık minibir seyahat ile gezme şansınızda var.Biz yarısını trenle yarısını da dolaşarak gezmeyi tercih ettik.
Burasıda Henüz tamamlanmamış Masal Evi.

Bir tanede gemi var.İçine girebiliyor,üzerinden parkı seyderebilir yada bölümlerini gezebilirsiniz.

Nasrettin Hoca göle maya çalıyor.

Bunlardan daha bir sürü var.En yakınıma onlar geldi.


Eğer Eskişehir'e yolunuz düşerse bence mutlaka uğrayın derim.

HAYIRLI,MUTLU HAFTALAR ARKADAŞLAR...

7 Ekim 2010 Perşembe

3 Yavru Kedi , 1 Sevimli Köpek ve Aşk Olmanın Bedeli

Şunların güzelliğine bakarmısınız ya.Hiç ayrılmadılar peşimizden aslında bu şekerler ikiz değil üçüz ama asiye abla peşimize takılmasınlar diye kovalayınca biri bizi kaybetti bu ikisi takıldı peşimize.Peşimize takılmasını istemiyor çünkü yoldan geçerken arabaların altında kalmasından korkuyorlar.Bu sırada hep beraber mısır tarlasındayız.Annem,Hatice abla ve asiye abla mısır topluyor Tülayla biz seyrediyoruz.Bu iki şekerparede oturdu yanımıza bizi izledi (:

Şu dostluğa bakarmısınız.Köpekten korkmadıkları gibi köpeğe hırlıyorlar.Buldular sakin köpeği hırlıyorlar.Bir köpek daha var o fena yiyorsa ona yaklaşsalarya :)


Hava kapalıydı ama arada bulutların arasından güneş çıkıyorya hemen gözleri kısılıyor pisiciklerin.

Bu da yukarıdaki köpeğimiz.Ben köpekleri olduğunu bilmiyordum belki gitmezdim o zaman.Ama bu köpek değil şebek.Kendini sevdirmek için elinden geleni yapıyor ve başarıyorda.Annemi tanımış annemi görünce delirdi ve hoppp bu tanıdık diye annemin bacağını yaladı annem aaaaa diye kaçıştı.Hehehe ama ikinci kez geleni tanıyor ve ona çok yılışıyormuş bir dahaki sefere yandık.Kuzenim Tülayla bir ara bahçeden eve geldik ve bu akıllı köpek bize eşlik etti eve kadar götürdü ve bahçeye geri getirdi ve işimiz bitene kadar da bekledi.


Bu ikisi burda yatarken 3.Pisicik avdaydı onu ağzında avru fare ile yakaladım ama resmini çekemeden kaçtı.Ne iğrencim değilmi? Ama doğanın kanunu bu...



Her daim ayak dibimizdeler kaç kere üstlerine bastık ama yok yine geliyorlar yılışık şeyler sizi....
Ve yine facebookta okuduğum kısa bir hikayeyi paylaşmak istedim;
Gözleri Görmeyen Bir Genç Kız ve Bir Erkek Birbirlerine Deli Gibi Aşıklarmış . .... .
Erkek Sormuş : Gö...zlerin Görseydi Benimle Evlenirmiydin Diye ?
Kızda : Tabi Senden Başka Kimim Varki Demiş..
Nyse Aradan Aylar Geçmiş Ve 1 Hayırsever Gözlerin...i Kıza Bağışlamış ve Kız O Zorlu Ameliyatı Geçirmiş..!
...Kız İlk Defa Sevdiği Kişiyi Göreceği İçin Çok Heyecanlıymış.!
Bide Ne Görsün ki Sevgilisinin Gözleri Yok . . ? :S
Erkek Yine Sormuş : Sevgilim Ne Zaman Evleneceğiz Diye ?
Kız da Demesin mi : Kızda Senin Gözlerin Yok Diyip , Çekip Gitmiş..!
Erkek Arkasından Bağırarak Şu İki Cümleyi Söylemiş :
"GÖZLERİME İYİ BAK OLUR MU ?"

1 Ekim 2010 Cuma

Angut'un Sadakati


Herkesin haksız bir şekilde kullandığı bir ifadedir ‘Angut’
Biri laftan anlamayın...ca, boş boş bakınca ya da aptallık edince hemen ‘Angut musun?’ der günümüzün insanı.
Angut’un aslında bir kuş olduğunu bilmeyen bir sürü insan var ülkemizde…..

Özelliği nedir bilir misiniz?
...Angut kuşunun eşi öldüğü zaman yanına o anda başka bir yırtıcı hayvan veya bir insan gelse dahi gözlerini bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan o da ölene kadar onun başucunda bekler…

İşte bu canlının yaptığı en büyük ‘Angut’luk budur. Ayrıca bu olay bütün Angut kuşları için geçerlidir, arada bir görülen bir şey değildir. Dişi olsun erkek olsun bütün Angut kuşlarının çok ürkek bir hayvan olmasına rağmen, eşinin ölüsünün başında bekleyen Angut kuşuna elinizi uzatsanız dahi oradan kaçmaz.

Hani derler ya ‘Angut gibi bakmasana’ diye…
Keşke herkes Angut gibi bakabilse değer verdiklerine.

Bundan sonra bazılarına ‘Angut’ demeden önce bir kere daha düşünün.

Bir “Angut” bile olamayan o kadar çok insan var ki artık günümüzde…

Facebook'ta bir arkadaşım paylaşmıştı bunu daha önce bir yerde daha okumuştum çok hoş gerçekten sizlerlede paylaşmak istedim.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Bir Merhaba ve Deniz Dünyası Ankara

Merhabalar Arkadaşlar;
Son yazımda mini tatil demiştim ama Ankara'dan geç döndüm ve ordan gelincede Gümüldür'e tatile gittik, o yüzden bu kadar geciktim.Tatilim baştan sona çok güzel geçti hem Ankara tatilim hemde Gümüldür tatilim çok zevkliydi.Şu evi yola koyar koymaz sizleride ziyarete gelicem bakalım neler olmuş ben yokken.Şimdi size Ankara'da yeni açılan Forum İstanbul'daki Akvaryumun küçüğü olan Deniz Dünyasından birkaç kareyle başbaşa bırakıyorum...










7 Ağustos 2009 Cuma

RAHAT UYU BADEMUM :'(

AZ ÖNCE BADEMUM ÖLDÜ :'( BENİM MİNİK KAPLUMBİŞİM ARTIK YOK.FINDIKI BENİ EV AŞKIMI BIRAKIP GİTTİ.ZATEN HASTAYDI ALDIĞIMIZDA DİKKAT ETMEDİK FARKEDINCEDE GÖZÜ GÖRMÜYO DİYE VEREMEDİM KEŞKE VERSEYDİM.ÇOK AMA ÇOK ÜZGÜNÜM BEN AMA :'(

29 Temmuz 2009 Çarşamba

sıcak çok sıcak!!!

Şu an sıkıntıdan ve sıcaktan patlıyorum.Güneş siz sabah çok rahatsınız diyor ve akşam tüm gücü ile bize yansıyo.Bir laf varya akşam güneş güzele vurur diye çok doğru söylenmiş :D :D :D puhahaha çokta kendimi beğenmişimdir. :D Dükkanımızın kapısında serçe yuvası var kuş cenneti gibi burası bir sürü serçemiz ve bir sürü güvercinimiz var.Onları sürekli besliyoruz.Nasıl yiyorlar görseniz çok şeker şey bunlar.En güzelide;bizim karşımızda kuruyemişçi toptancısı var.çuvallarda açıkta baklagiller duruyor.Biri yuvanın yanında bekliyor diğeride habire bizim ordan oraya mekik dokuyor.Bir bulgurla geliyor bir mısırla bir arpayla bir sürü oldular.Şimdide su içiyorlar onlarda benim gibi sıcaktan yanmışlar sanırım.Akşam olsada eve gitsem çok sıkıldım bugün ofofofof.....

28 Temmuz 2009 Salı

HOŞGELDİNİZ FINDIK VE BADEMUM

DÜN AŞKIM BANA BİR SÜPRİZ YAPMIŞ VE 2 ADET KAPLUMBİŞ ALMIŞŞŞ.ÇOK ŞEKERLER NE ZAMANDIR İSTİYORDUM ONLARI DÜN SÜPRİZ YAPTI AŞKIM BANA.AMA BİR SORUNUMUZ VAR KAPLUMBİŞİMDEN BADEM OLAN HASTA HİÇ GÖZÜNÜ AÇMIYOR.GERİ VERELİM DEDİK SONRA KIYAMADIM BEN ONA BUNDAN DOLAYI ONU BIRAKMAM ELİMLE BESLERİM ARTIK ÇÜNKÜ GÖREMEDİĞİ İÇİN YEMEKTE YEMİYOR.DÜN BİR SİTEDE TERAMİSİN SÜRÜN YAZIYODU DENEDİK BAKALIM UMARIM İŞE YARAR. HAFTAYA RESİMLERİNİ ÇEKİP KOYUCAM BURAYA.ARTIK BİZ 4 KİŞİLİK BİR AİLEYİZ.AŞKIM BEN FINDIK VE BADEM :D

27 Temmuz 2009 Pazartesi

KARINCALAR

KARINCALAR'IN HAYATI - SAYFA 01

Yeryüzünde en kalabalık nüfusa sahip olan canlılar, karıncalardır. Her yeni doğan 40 insana karşılık, 700 milyon karınca dünyaya gelir. Ve bu canlılar hakkında öğrenebileceğimiz çok fazla bilgi vardır.

Böcek türlerinin en "sosyal"lerinden biri olan karıncalar, son derece iyi "örgütlenmiş" bir düzen içinde, "koloniler" denen topluluklar halinde yaşarlar. Örgütlenmeleri öyle gelişmiş bir düzen içindedir ki, bu açıdan insanlarınkine benzer bir uygarlığa sahip oldukları bile söylenebilir.

Karıncalar besinlerini üretip depolarken, yavrularını gözetir, kolonilerini korur ve savaşırlar. Hatta "terzilik" yapıp, "tarım"la uğraşan, "hayvan yetiştiren" koloniler bile vardır. Aralarında çok güçlü bir iletişim ağı bulunan bu hayvanlar, toplumsal örgütlenme ve uzmanlaşma açısından bakıldığında, hiçbir canlı ile kıyaslanamayacak üstünlüktedirler.

Günümüzde toplumsal örgütlenmeleri sağlamak, sosyo-ekonomik sorunlara kalıcı çözümler bulabilmek için kurulan "düşünce grupları"nda (think-tankler), üstün zeka ve eğitim düzeyine sahip araştırmacılar geceli gündüzlü çalışmalar yapmaktadırlar. İdeologlar asırlardır sosyal modeller üretmektedirler. Bunca yoğun çabaya rağmen dünya geneline baktığımızda, henüz ideal bir sosyo-ekonomik toplum düzenine ulaşılabilmiş değildir. İnsan toplulukları içinde daima rekabete ve kişisel çıkarlara dayalı bir düzen anlayışı olduğundan, kurulan düzenlerin kusursuz olması hiçbir zaman mümkün olamamaktadır. Oysa karıncalar kendileri açısından en ideal olan sosyal sistemi milyonlarca sene öncesinden günümüze kadar hiçbir aksaklığa meydan vermeden sürdüregelmişlerdir.

Peki bu milimetrik canlılar nasıl oluyor da böyle bir düzeni sağlayabiliyorlar? Bu mutlaka cevap aranması gereken bir sorudur.

Bu soruya cevap vermeye çalışan evrimciler, karıncaların 80 milyon yıl önce arkaik bir yabanarısı türü olan "Tiphiidae"den türediklerini, 65-40 milyon yıl önce aniden "kendi iradeleriyle" sosyalleşmeye başladıklarını ve böceklerin evriminin en üst basamağını oluşturduklarını iddia ederler. Ancak bu sosyalleşmenin sebeplerini ve oluşumunu herhangi bir şekilde açıklamazlar. Çünkü evrimin temel mekanizması, hayatlarının devamı için canlıların birbirleriyle kıyasıya mücadele etmelerini gerektirmektedir. Buna göre her tür ve o türün içindeki her birey yalnızca kendisini ve kendi yavrularını düşünür. (Yavrularını düşünmeye neden ve nasıl başladığı sorusu da Evrim için ayrı bir çıkmazdır, ama şimdilik bu noktayı atlıyoruz.) Bu tür bir "evrim kanunu"nun nasıl olup merkezinde fedakarlığın yer aldığı bir sosyal sistemi oluşturabileceği sorusu elbette cevapsızdır.

Yanıtlanması gereken sorular bu kadarla sınırlı değildir. Bir milyon tanesinin sinir hücrelerinin toplamı ancak 20 gram olan bu canlılar, "aniden" gruplar halinde sosyalleşme kararı almış olabilirler mi? Veya böyle bir karara vardıktan sonra toplanıp bu gruplaşmanın kurallarını belirleyebilirler mi? Belirlediklerini kabul etsek bile, hepsi bu yeni sisteme itirazsız itaat eder mi? Bütün bu imkansızları gerçekleştirdikten sonra mı milyonlarca üyeli koloniler kurup ileri bir sosyal düzen sağlayabilmişlerdir?

Peki bu mücadele içinde bir "kast sistemi" nasıl ortaya çıkmıştır? Öncelikle şu sorunun cevaplanması gerekir: Kraliçe ve işçi farkı nasıl ortaya çıkmıştır? Evrimciler bu noktada, işçilerin arasından bir grubun çalışmayı bıraktıklarını ve uzun bir zaman dilimi içinde genetik farklılıklar yaşayarak işçi karıncalardan farklı bir fizyolojiye sahip olduklarını öne süreceklerdir. Ancak bu dönüşüm süreci içinde sözkonusu "kraliçe adayları"nın nasıl beslendiği sorusu karşımıza çıkmaktadır. Çünkü kraliçe karıncalar yiyecek aramazlar, işçilerin getirdikleri besinlerle beslenirler. Eğer bazı işçiler kendilerini "kraliçe" olarak görmeye başlamış olsalar bile, bu hiyerarşi nasıl ve neden diğer işçiler tarafından kabul edilmiştir? Dahası, neden bu kraliçeyi beslemeye razı olmuşlardır? Evrim'e göre içinde bulundukları "yaşam mücadelesi", yalnızca kendilerini düşünmelerini öngörmektedir çünkü.

Tüm böcekler hayatlarının büyük kısmını yiyecek aramakla geçirirler. Yiyecek bulurlar, yerler, yeniden acıkır, yeniden ararlar. Bir de tehlikelerden kaçarlar. Evrim'i kabul ettiğimizde, karıncaların da bir zamanlar böyle "bireysel" yaşadıklarını fakat milyonlarca yıl önce bir gün sosyalleşmeye karar verdiklerini kabul etmemiz gerekir. Aralarında ortak bir iletişim yokken -çünkü iletişim Evrim'e göre sosyalleşmenin bir sonucudur- bu sosyal düzeni "kurmaya" nasıl "karar verdikleri" sorusunun ise hiçbir cevabı yoktur. Dahası, bu sosyalleşme için gerekli olan genetik farklılaşmayı nasıl elde ettikleri sorusunun da hiçbir bilimsel izahı yoktur.

Tüm bunlar bizi tek bir noktaya götürmektedir: Karıncaların milyonlarca yıl önce günlerden bir gün "sosyalleşmeye" başladıklarını iddia etmek, aklın ve mantığın tüm temel kurallarını çiğnemek demektir. Konunun tek açıklaması ise şudur: Detaylarını ileriki bölümlerde göreceğimiz sosyal düzen karıncalarla birlikte yaratılmıştır ve yeryüzündeki ilk karınca kolonisinden bugüne dek bu sistem değişmemiştir.

Sosyal Hayat

Karıncaların koloniler halinde yaşadıklarından ve aralarında mükemmel bir işbölümünün hakim olduğundan bahsetmiştik. Sistemlerini daha yakından incelediğimizde, oldukça orjinal bir toplum yapısına sahip olduklarını da göreceğiz. Ayrıca bir çok yönden insanlardan daha fazla fedakar oldukları da dikkatimizi çekecektir. En ilgi çekici yönlerinden biri ise-insanlarla karşılaştırmak gerekirse-bizim toplumlarımızda görülen zengin-yoksul ayrımı, iktidar mücadelesi gibi kavramları bilmemeleridir.

Karıncalar üzerine uzun yıllar araştırma yapmış pek çok bilim adamı, onların ileri sosyal davranışları konusuna henüz bir açıklık getirememiştir. Washington Carnegie Enstitüsü Başkanı Dr. Caryl P. Haskins'in bu konudaki samimi itirafı şöyledir:

60 yıllık araştırma ve çalışmadan sonra hala karıncaların detaylı sosyal davranışlarına hayret ediyorum. Koku ve vücut lisanına dayalı karmaşık fakat kendilerinin kolayca anlayabileceği bir sistem oluşturmuşlar. Karıncalar bizim hayvan davranışlarını incelememiz için iyi bir model oluşturuyor.

Karıncaların bazı kolonileri, nüfus ve yaşama alanı açısından o kadar geniştir ki; bu denli büyük bir alanda kusursuz bir düzen oluşturabilmeleri açıklanabilecek gibi değildir. Bu açıdan Dr. Haskins'e hak vermemek olanaksızdır.

Bu geniş kolonilere bir örnek olarak Afrika'nın İshikari sahilinde yaşayan, Formica Yesensis adındaki karınca türünü verebiliriz. Bu karınca kolonisi 2,7 km2 alanda, birbirine bağlı 45 bin adet yuvada yaşar. Yaklaşık 1.080.000 kraliçe ve 306.000.000 işçiye sahip olan koloniyi, araştırmacılar, "Süper Koloni" olarak isimlendirmektedirler. Koloni içinde tüm üretim araçlarının ve yiyeceklerin düzenli bir biçimde takas edildiği ortaya çıkarılmıştır.

Çok geniş bir alana yayılarak yaşamalarına rağmen, ebatları da düşünüldüğünde, karıncaların hiçbir karışıklık çıkarmadan düzeni korumalarını açıklamak oldukça zordur. Düşünün ki, bugün düşük nüfuslu ve uygar bir ülkede bile asayişi sağlamak, toplum düzenini devam ettirebilmek için çeşitli kuvvet birimlerine başvurulmaktadır. Bu birimlerin başlarında da mutlaka kendilerini yönlendiren, yöneten bir idari kadro bulunmaktadır. Bütün bu yoğun çabalara rağmen gerekli düzenin eksiksiz olarak sağlanamadığı da gözlemlenebilmektedir.



Karınca topluluklarında ise ne polis, ne jandarma, ne de bekçiye gerek duyulmamaktadır. İlk bakışta kolonilerin hakimleri olarak düşünülen kraliçelerin de tek görevlerinin soyu devam ettirmek olduğunu düşünürsek; bir liderleri, yöneticileri de bulunmamaktadır. Dolayısıyla aralarında emir-komuta zincirine dayalı bir hiyerarşi yoktur. Peki o halde bu düzeni bir sistem üzerine oturtan ve devamlılığını sağlayan kimdir?

Kast sistemi

İstisnasız her karınca topluluğu kast sistemine kesin olarak bağlılık gösterir. Bu kast sistemi, bir koloni içinde üç ana bölümden meydana gelir.

Birinci kastın üyeleri üremeyi sağlayan kraliçeler ve erkeklerdir. Bir kolonide birden çok kraliçe olabilir. Kraliçe, üreme ve böylece koloniyi oluşturan bireylerin sayısını arttırma görevini üstlenmiştir. Diğer karıncalardan vücutça daha iridir. Erkeklerin görevi ise, yalnızca kraliçeyi döllemektir. Nitekim bunların tamamına yakın bölümü çiftleşme uçuşundan sonra ölür.

İkinci kastın üyeleri askerlerdir. Bunlar, koloninin korunması, yeni yaşam alanları bulunması ve avlanma gibi görevleri üstlenirler.

Üçüncü kast ise, işçi karıncalardan oluşur. İşçilerin hepsi kısır birer dişidir. Ana karıncaya ve yavrularına bakar, onları temizler ve beslerler. Bunun dışında koloninin tüm diğer işleri de işçilerin sorumluluğundadır. İşçiler yuvaları için yeni koridorlar, galeriler inşa eder, yiyecek arar ve yuvayı sürekli temizlerler.

İşçi ve asker karıncalar da kendi aralarında küçük bölümlere ayrılırlar. Bunlar köleler, hırsızlar, yetiştiriciler, inşaatçılar, toplayıcılar gibi isimlerde adlandırılırlar. Her grubun farklı bir görevi vardır. Bir grup tamamen düşmanlarla savaşmaya ya da avlanmaya yönelirken, diğer bir grup yuva inşa eder, bir diğeri de bakım işleriyle uğraşır.

Bütün bunların sonucunda ortaya çıkan şudur: Karınca topluluklarında her birey kendi üzerine düşeni eksiksiz olarak yapmaktadır. Hiçbiri bulunduğu mevkiyi, yaptığı işin niteliğini problem edinmeden sadece kendisine verilen görevi yerine getirmektedir. Önemli olan koloninin devamlılığıdır.

Bu sistemin nasıl oluştuğunu düşündüğümüzde ise kaçınılmaz olarak Yaratılış gerçeğine varırız.

Nedenini açıklayalım: Ortada kusursuz bir düzen olduğunda, mantıksal olarak, bu düzenin mutlaka planlayıcı bir akıl tarafından kurulmuş olması gerektiği sonucuna varırız. Örneğin bir orduda disiplinli bir düzen vardır; bu düzenin orduyu yöneten subaylar tarafından kurulduğu ise açıktır. Ordudaki her bireyin tesadüfen biraraya gelerek kendi kendilerini organize ettiklerini, rütbelere ayırdıklarını ve bu rütbelere uygun davrandıklarını varsaymak ise kuşkusuz saçma bir düşünce olur. Dahası, ordudaki mevcut düzenin kusursuz bir biçimde devam edebilmesi için de, düzeni kurmuş olan subayların bu düzeni denetlemeye devam etmeleri gerekir. Aksi halde, sadece erlere bırakılan bir ordu, ne denli disipline edilmiş olursa olsun, kısa sürede disiplinsiz bir güruha dönüşür.


Karıncalarda da aynen ordu disiplinine benzer bir disiplin vardır. Kritik olan nokta ise, ortada hiçbir "subay"ın, yani hiçbir düzenleyici yöneticinin olmayışıdır. Karınca topluluğu içindeki farklı kast sistemleri görevlerini kusursuz bir biçimde yürütürler, ama bunları düzenleyen gözle görünür bir "merkezi irade" yoktur.

Bu irade, o denli müthiş bir planlama gerçekleştirmiştir ki, inceledikçe insanları hayran bırakmaktadır. Bu hayranlık ve şaşkınlık zaman zaman çeşitli şekillerde, araştırmacılar tarafından da ifade edilmiştir. Böylesine mükemmel sistemin tesadüfler sonucu meydana geldiğini iddia etmekten çekinmeyen evrimciler de, bu sistemin merkezinde yer alan özverili tavırları açıklamakta aciz kalmaktadırlar. Bilim ve Teknik dergisinde konuyla ilgili olarak yayınlanan bir makalede yazılanlar, bu acizliği bir kez daha gözler önüne sermektedir:

Sorun, canlıların niye birbirlerine yardım ettikleridir. Darwin'in teorisine göre; her canlı kendi varlığını sürdürmek ve üreyebilmek için bir savaş vermektedir. Başkalarına yardım etmek, o canlının sağ kalma olasılığını bağıl olarak azaltacağına göre, uzun vadede evrimde bu davranışın elenmesi gerekirdi. Oysa canlıların özverili olabilecekleri gözlenmiştir.

http://www.otas.com.tr

KARINCALARIM

EN SEVDİĞİM HAYVANLARDA 1.SIRAYI ALIR KARINCALAR SONRADA AT GELİR BENİM İÇİN BALIK,KUŞ OLARAK DEVAM EDER... HİÇBİR HAYVANA ELİMİ SÜREMEMEME RAĞMEN KARINCAYI VUCUDUMDA GEZDIRMEYE BAYILIRIM.EN TEMİZ HAYVANMIŞ KARINCALAR YAŞAMLARIDA COK İLGİNÇ BU HAYVANLARIN.KARINCALARLA İLGİLİ GÜZEL BİR SİTE BULDUM.ELLERİNE SAĞLIK EMEĞİ GEÇEN HERKEZE BU SİTE AYRICA İLAÇLAMADA YAPIYORMUŞ.GÜZEL BİLGİ VERMİŞMELER KARINCALARLA İLGİLİ.ŞİMDİ BERABER OKUYALIM HAYAIMIZDA YER EDEN BU KARINCALAR KİMLERMİŞ?